23 Ekim 2004

birine değil bakana değil birine değil bakana .. değil

bilerek bir adım geride durarak uzaktan bakarak koruyarak kendini kaptırmadan o sinirini bozan adına "aptallık" dediğin aslında aptallık değil başka birşey olduğunu bildiğim o şeyden itinayla uzak durarak güzel güzel ellerimi yıkıyorum yüzümü ayaklarımı kollarımı sonra onları yenlerinin içinde kırıyorum bi güzel sızıyor kan ama ben hep temizim sebebim var sebebim yok sebebim ben bi tek değiştiremeyeceğimi bildiğimden bildiğim gibi devam ediyorum fıtık oluyorum o arada kendime hemen geri dönüyorum yüzüne bakıyorum öpüyorum ellerinden dizlerinden elimde tırmık sürüyorum toprağını bereketlendirmek niyetiyle uçuşuyor martılar düşüşüyor martılar ölüleri yüzünden yaylı tambur sesleri işliyor midemizi gerçek olabilmek ne kadar zorsa o kadar rekor kırıyoruz yıllar geçiyor, geçmiş olsun.. demek ya da başın sağolsun bekliyorsun usanmadan.. olabilir belki sendelemeden yürümek güneşe bakabilmek dengeyi sağlamak konuşmadan daha uzun süre yanında oturmak yeniden "insan gibi" insan olabilmek mümkün sanıyorsun.. sanıyorum. komik. herşey eskisi gibi olsa da hiçbirşey eskisi gibi olmayacak bu büyük ve manalı bir laf değil sedece hissi bilip söze dökememekten çember içinde kalış. ama uyuma bence. uyumak dendiğinde bugünlerde çok sinirleniyorum belki her sabah uyuyakaldığımdan.. ne kadar istersem o kadar veriyorlar hep alıştığım gibi.. bir şeyi başarmak bir yere ait olmak bir yolda ilerliyor olmak raya oturmak ve çuf çuf çuf nereye? neden? hani işler yolunda gidince geri dönecektim? hani işlerin yolunda olması yetecekti? hani? neden değişen birşeyin olmayacağını unutmaya çalışıyorsun? dört yaşında verdiğin pozla 28 yaşında verdiğin poz aynı? sonuç sımsıcak bi gülümseme nedenini sorna...
harf hatalarının neden olduğu anlam kargaşasını kafana göre çöz herhangi bir hayvana ya da canlıya bağlama canını, avuç içlerinin resmini çek, zımba teliyle para destelerini zımbala, saate bakıp paniğe kapıl, bir kağıda çiz ne olacak ne yazılacak hangi uça hangi kulak. belirle. kapat dosyayı. taş olsun saçtığın her söz damağında.

20 Ekim 2004

great gig in the sky demek istedi canim sadece..

18 Ekim 2004

yasli adem ganj kedin

ne çabuk değişiyor şarkılar onlarcası peşpeşe vakti kuyruğunda sürükleyerek sonra kayıyor parmaklar ses yankılanıyor koca bi salonda ve bir otomobilde ismini yazmakta zorluk çektiğime inanamıyorum akıl kırığı çocuk yanağı, siyah saçlara başka gözler gülümseme, göz kırpma nefessiz ve ss hemen ardından kağıt kesiği damga, uçan balon, tutuşturulmuş marmara çırası uzaktan düşme, deniz feneri, karton kutulu taşınma macerası Alo? evet başka bir yönden baktığında belki yukarıdan belki yularımdan tutabilirsin gürültüyü yakınından uzaklaştırmak istiyorsan en iyisi kulağımı bükmek kavga etmek neden delice görünmüyor hayır dışı değil avuç içi havuç karası bir neden dansetmek akıllıca kendinden geçmek gibi bulurken aynı anda bu yeni müzikle birbirine nasıl geçti ikisi hah hepsi palavra derviş dönüşü üstüne pank zıplayışı hemen ardından saçların süpürsün yerleri hepsi birden kıvır ıvırr zıvırr sen meleğim hiç durmadan ağlardın niye..başkaları da başkaymış vay! okyanus ciğerimi sağlam kıl, rüzgar yıprat tenimi, ayakkabımın kayıp teki yüzümün yanında yerini al, ey ey eyyy kıyamet zebanileri geri döndüm, kocaman alnım benim bakın neler yazıyor? k a y ı p en iyiyi bilmekbulmakboğmak zorundasın ve güneye sapmadan kuzeyden hah keskinleştir duyularını uyarıya bak! daha ne kadar?

15 Ekim 2004

üç şehir

ne varmış uzaklarda, kim konuşurmuş, kimin eli kimin cebinde kimin sesi kimin solugunda, belli belli gözlerine baktığında elli kere belli. ilk defa bir şehre gittim, bir şehre ilk defa gittim ve şehrime olan benzerliğine şaştım hem gece hem de gündüz, bu kadar benzerken bu kadar tenha oluşuna iki katı şaştım ama soğumadım, soğuk bi denizi kulaçladım ısındım, yeraltı damarları gönderdi iyileştirici enerjisini kanıma karnıma yüzüme; tuzlu, ılık, dalgalandırdıkça denizi sevincim arttı, dalıp baktıkça diplere, çocuktum, açıktım, şeffaf ve sakin..