31 Mayıs 2005

rrrrrrrrraahh!!

hala kulaklarım çınlıyor
enerjinin ışığın ateşin hala varolduğunu içimde yaşadığını hissetmek deli güzeldi
on kilometre koşabilir koca bi tepeye nefessiz tırmanabilirim
tonlarca su üstüme düşse
müş bedenim altından kalkar
uzat elini kolunu yükseklere uzat değsin başımız aya
uzat yıldızlar parmak uçlarımda parıldasın
kendini bilmeyen bebek kulaklarım
kanımla içimi dolaşan çarpıntılı kalbim
yanan midem kavrulan boğazım
heeeeeey
daha!!!!
daha!!!

29 Mayıs 2005

of

bugün evde olmak istiyordum
dogmus annemin yaninda yakininda
zaman azaliyor dedi ya sabah
dogum günü degil yaslanma günü
hep bu duyguyu uzaklastirmaya calissam da
ömür boyu asili durdu zincir boynumda
gitti gidiyor
gitti gidiyor..

23 Mayıs 2005

-hirsiz vaaar! -ne çaldı?

I
hani filmlerdeki gibi
bu daha da zorlaştırıyor diyebilse pek şık olurdu
ama eğreti durmak
illaki hata koymak
imzasıdır..
adalet
yaz köşesi
kendi kendine çelme
yüzde patlayan basketbol topu
komandit şirketin adi şirketten farkı
bu sodayla su sodanın arasındaki yirmi fark
yani konunun etrafında dolanmak için çeşit çeşit saçma sebep
ve saçma demişken
öylesin!

II
kafamı kırdım apayrı mesele
kinayeli konuşmuyor
kocaman sırıtıyor halimize
öyle mahzun ve kırık bir gülüş değil bu koccaman bir bardak taze çilekli süt gülüşü sarhoşluğun ertesi günü vay be dediğin gülüş 6 bucuk kere nehirde tas sektirmenin yuppiii gülüşü nils ve ucan kaz başlıyor diye zıplama gülüşü..
kahkahayı patlatıp iyi olduğunu bilme
kafayı es zamanlı kırıp devam edişine hayran olma gülüşü..
her zaman
çok yasa emi!


-kolikliğimi.

20 Mayıs 2005

kirmizi kalemle

bir zamanlar ki yedi gün önce olabilir uluslararası kimliğini teslim ederken gözlerime bakıp bu benim hayatım dedi sakın kaybetme!
o küçük defter parçasını elbette kaybetmeyecektim, kaybetmekten korktuğum sadece bilincindi.. ışığın bulanıklaşması..
oysa sevinç işareti yanıp sönüyor yine gözümde; iyisin!
ve öğrenmişiz hayatın nasıl devam ettirilmesi gerektiğini virgül gülümseme iki nokta yanyana
hah hayat nasıl devam eder elinde iğnesırma nakşedersin ismini kendi koluna..
turuncu bir yengeci koruman ilan eder kapında tutarsın..
en kötü ile en iyinin henüz doğmuş kanlı bebeğini yere çalarsın, yine mi?
bugün dersin bana ilişme, öyle uzadı ki saç tellerim toka değil urgan getirsen tutmaz, inat!
ve söyleyişin kıpırdanan bir parça siyah ip, dalgalandıkça donuklaşır yanağım..
tuzsuz bir deniz deniz midir, saydam bir karides yenir mi? devasa ereğim kitabın üzerinde şen..
peki,
bu şımarık bebeği pataklayacak el benimki mi?

17 Mayıs 2005

ömüre içimden selam..

taş var köpek yok
taş var köpek yok yok yok yok hani sekiz satır yazabilir iki katı tekrar edebilirim ritme uyup kaçırıp ve peşinde bağırabilirim taş yok köpek var! na na na taş yok köpek varrrrh!
biraz biraz yükseltebilir misiniz sesini? tamam baş parmak yukarı..
müzik aslında sustu..

müzik devam ediyor...
gri mavi ipi takip edince, ucu hatta varıyor.
müzik devam ediyor; taş var köpek yok.
kimin kimle konuştuğunu bir bir hatırlıyor..
müzik aslında sustu.
karga burun dikiyor..
dengesiz terazilerin arasında saçına yansıyan bakır tenine sürünen sülfür ayağına dolanan kahır;
müzik devam ediyor..
taş yok köpek var.
dondurma dilde kayıyor..
müzik aslında sustu.
parmak masayı dövüyor, ritme uyup kaçırıp haykırıp patlatıyor..
müzik aslında sustu.
ama içimde çalıyor..