23 Aralık 2005

dolu boşluk

yorgun ve de argınım
geçen hafta bütün yazma denemelerim başarısızlıkla sonuçlandı
pes ettim
gittim kabloların resmini çektim
ki kesinlikle manasız ya da manasız
bilmiyorum öyle..
şarkı var çalan
black sabbath - hole in the sky


5 Aralık 2005

fu



günün niyeti ve özeti buydu

ama

bi burukluk var içimde



uçan kafalı güzel arkadaşım

git-me be

24 Kasım 2005

durrub dururken burda durur bu dub budur mudur ?

kontrolü bir daha ele geçiremeyeceğini anladığından sonraki gün sabah yedi gibi tek tük geçen minibüsleri seçmeye çalışırken perdenin ardından eliyle yüzünün yarısını kapattı
yavaş
ben bir ejderhayım ve büyük bir delik bu..
değil mi? dedi.
oysa bu soruyu sorduğunda cama gözü yansıyordu yuvarlak bebeği ile















uçamaz / dünya zaten /yabancı / deli ev halkı /ayaklanıyor /hüner /kestirme kadere kapıldı / yeniden soğuksu /avucumda işkence noktaları yaratıyor

9 Kasım 2005

sesli sessizzz

aaaaaaaaa
eeeeeeeeee
ıııııııııııııııııııııııııııı
iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii
ooooooooooooooooooooooo
öööööööööööööööööööööööööööööö
uuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuu
üüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü

ama istiyorum

zzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz

5 Kasım 2005

20 Eylül 2005

baslik yazma mevzusunun hastasiyim

ama yine gece
yine çalışıyorum
yine pörtlek gözlerimle ışığa bakamaz haldeyim
ve yine sabahı çift kişilik bir deri koltukta karşılayacağım
ama hala şarkı söylüyor ve aksi gibi neşeli sesim
bugün bir çocukla tanıştım
bana kaç tane yara izi olduğunu gösterdi,
yarışmayı denemedim bile çünkü
kan sızdıran delik kalbiyle doğuştan kazanmıştı..

17 Eylül 2005

hepsini tekrarla

dedim listeye
uykuya hazırlık
söyleyecek sözlerimin hepsini bir peçeteye yazıp yedim yuttum
tam o anda avucuna bıraktığım notu küçük parçalara ayırışın geldi gözümün önüne
ve ardından duvarın üzerine zıplayıp çıkışın
şöyle konuşmuştun benimle sakinliğin çenemi kilitlemişti
- Önemli değil nesli, inan ki önemli değil, dilediğin zaman dilediğin yere gidebilirsin, dilediğinle, dilediğini..
kocaman açıp gözlerimi
- delirdin galiba? demiştim: saçmalıyorsun!
kılın kıpırdamadan:
- Hepsi hikaye sen hiç bir sey bilmiyorsun. Yürü. Bak yol orada, adımlamanı bekliyor..
sustum tabi ki, öylece,
ben uyuşmaya başlarken;
sen gökyüzüne, gelip geçen arabalara, insanlara, dünyaya baktın.
sonra oturduğun duvardan yanıma atlayıp tuttun beni hadi dedin gidip bir şeyler yiyelim.

ve bugün otobüs durağında beklerken hissettiğim gibi hissetmiştim o gün de
herkes ışık hızında bir devinim içinde izlerini görebiliyorum peşlerinde parlak sicimler, sabitim, sağır, müzik deliriyor, aklım oyun oynuyor, gözlerim bütün algılarım, başka bir yere doğru çekiliyorum hem bedenimle hem de zihnimle engel olamıyorum,
tekim,
ama düşüncen geri çağırıyor,
eşsiz varlığın adımı söylüyor,
yansıtıyor dudaklarım adınla,
seni, bilmeden bilişim işte işaret bu diyorum,
eğer bir işaret varsa bu o, gerçek ismini sende görüşüm...
hayattayız, hala...

2 Eylül 2005

ne yazmak istedigini bilmeyen ama yazmak isteyen ne yazar

elbette saçma bir şeyler
tıpkıı ne diyeceğini bilemeyip saçma saçma konuşmak gibi
oysa susup otursak daha kıymetli olacaktır zaman
kıymetlimisss
dilimizi böyle yılanlar gibi uzatıp havayı koklayabiliriss
bulacağımız tek şey yolumuzdur ki o da beynimize çıkar ve beynimiz çoktan sikilmiştir hem de hunharca tıpkı cinayet gibi küçük kanlı sevimli ve geçici
çünkü
biz hep ölürüz
yani ben kaç kere ölüp dirildiğimi hatırlamıyorum bile yüzü bulmuş mudur?

ne dediğime bakmak için geri döndüm
baktım hissettiğim hiç bi şey yok
bu hissizliğe neden olan sensin
ne kadar inançsız olduğumu hatırlıyorum her gördüğümde
state of love and trust şarkısını bağırarak söyleme isteği duyuyorum bet sesimle
ve elbette koşma isteği de
hepsinin de sebebini biliyorum
ama
bir şey yok
boş ver
boş ver bir şey yok..

sanki başka biri gibi hani bir kendim var bir de o ölü tanrının yarattığı başka bir ben daha
o ben yaratıcısının öldüğü hatırlatılınca kahkaha atıyor ve diyor ki evet o öldü
yeniden ne sevinçli haber bu
sonra bu sevincin bir yanılsama mı yoksa köredici aydınlığa düşen ince bir gölge mi olduğu konusunda şüpheye düşüyorum
parmaklarımı şıklatıp tokatı çakıyorum suratıma
boş veer hepsi hepsi hikaye

şimdi yeniden dönüp baktım yazdıklarıma
içine bir damla umut koymadığım için
kızım yanlış yapıyorsun diyor iç sesim
ama onu dinleyen kim?

;)

10 Ağustos 2005

nö mi

uyduruk bi kelime
tanımadığım biriyle geçmekte olan uyduruk bi gece
kaçıp yazıyorum sanki beni kurtaracakmış gibi
kaçıp balkondan bakıyorum
aaa martılar ne beyaz falan diyorum aptalca
bak bak rüzgar nasıl sallandırıyor ve yüzüme bakma ve artık bi kahve pişirmelisin ve kareli battaniyeleri seviyorum ve bu şarkıyı çalman isabetli oldu en azından "konuşabiliriz" hakkında senin hakkında oysa o susuyor ve devam ediyor ben gündüz yaşadığım şaşkınlığı düşünüp dikkatimi dağıtmaya çalışıyorum
o üstüne üstüne çekiyor kelimeler çıkarıyor tek.. kesik.. sonra susuyor sonra o kadar hızlı konuşmaya başlıyor ki anlayamıyorum ve cevap veremiyorum.. şapşal şapşal bakıyorum arkasından.. ensesi güzel.. elleri de.. damarlarını da beğeniyorum evet.. içeri gideyim en iyisi di mi evet içeri..

1 Ağustos 2005

kata inaf




henüz..
sevip sevmediğimi bilmiyorum,
ama ilgimi çektiği açık!

25 Temmuz 2005

melemeler

saat 11:20
sabah sekizde uyanıp dokuzda yataktan onbirde evden çıkabilmek için harcadığım çaba
takdire şayandı..
ilkokul cocukları gibi çantam ve bugün giyeceklerim hazırdı dün geceden oysa.
kahvaltım da mutfakta bekliyordu kahvem burnumun dibinden bi tur atıp geçmisti..
ne çare?
biraz tavanı seyrettim
dönüp biraz agaçları biraz gri gökyüzünü asılı çamasırların arasından..
sonra gece sivrilerin ısırdığı beyaz üstü kırmızı benekli kolumu..
bütün gece tekrarladığımız cümleyi tekrarladım:
yaaaaaaaa ben kalkmak istemiyorum yaaaaaa cümlesinden sonra
günün ikinci sözü olarak kendi kendime
- lanet olsun dostum lanet lanet lanet!
galiba biraz gülümsedim ve karşımda dünya
yeni zelandaya selam çaktım
ağır çekimde kalktım yataktan
saate baktım -ah pek güzzel aferin neslihan aferim..
standartlar +12 dakika..
yine havaya boş bakılarak harcanan +5 dakika..
tvye bakılarak harcanan +5 dakika..
annemin tepesinde gevezelik yaparak harcanan +10 dakika..
apartmanı boyayan işçilere şaşarak harcanan +2 dakika..
yatağın kenarında oturup halıya bakarak geçirilen +10 dakika..
dizlerim üstünde sürünerek aynaya varış +30 sn
aynada yüzüme bakış +3 dakika
yatağa dönüp pikeyi üstüme çekip gözümü kapatıp uyumadan +15 dakika
sonra pıtırtıların başlaması gözümü açmam balkona çıkıp yavaş yavaş inen yağmuru izlemek +20 dakika
bütün bu harcanan boşa geçirilen hiçbirşey yapılmayan dakikaların tümünde
aklımdaki tek şey geri dönmekti.
eski halime geri dönmek.
nasıl yapılacağını bilmiyorum..
unuttum. sadece şimdi dengeliyim ve galiba bu pek de iyi değil???

19 Temmuz 2005

ertesi gün


itiraf etti rahatladık
ve hatra gelen şarkıyla güldük
yine


adieu mon dieu
i'm crucified
crucified like my savior
saintlike behavior
a lifetime I prayed

i'm crucified
for the holy dimension
godlike ascension
heavens away

11 Temmuz 2005

non

yok yoook kaçsan da kurtulamazsın..
ne kadar kapalı kalırsa kalsın gözkapaklarım ya da tıkalı kulaklarım
bir mumluk o anı bulur hamleni yaparsın
diyemem ki kalıcı git gelme, arama sorma, konuşma benimle..
diyemem ki işkence bana her bakışın
içten söylediğin her söz kanatıyor yaralarımı
ve her ertesi
aptallaşıyor o hiç sevmediğim sevda şiirlerine dönüşüyor yazdıklarım
somurtuyorum "beğenmezsin"

bugünü atlattım ama yarın olacak
diyeceksin ki
- gel
sesim itaatkar
- peki
- yeri seçmişsindir zaman da bu olsun..

hani bu kadar gerçek bu kadar yavan bu kadar ritmi bozuk ve bu kadar eksik olmasına şaşmamalıyım
güm! yine de şaşıyorum!
kızgın hem de kırgınım kendime, her zaman kocaman olan,
seninle küçücük niye?

5 Temmuz 2005

ürktüm!

sally&jack
iki koca karafatma

bir sarı kalorifer böceği

3 ayrı boyda örümcek

dizi dizi kahverengi karınca

sürüsüne bereket sivrisinek


gideyim de nereye?

3 Temmuz 2005

..llo is ther anybody in the..

aynı şeyleri kaç kişi daha düşünüyor kimbilir
hem keyifli hem buruk
yine de salak bir sırıtışla suratımda
uykuya dalmadan önce sözleri tekrarlıyorum

..i've got that feeling once again
i can't explain, you would not understand
this is not how i am
i have become..

bitmez

30 Haziran 2005

özel sayi

harş
kılıcın koltuk altını keserken çıkardığı ses
zırhın en zayıf noktası
hareket kabiliyetim artsın derken
kolsuz.

games with two dice:

xanthippe
the player who throws the least number of times and gets a 7 is the winner.

death jump
each of the player meets with similar fate, except for the survivor, who is the winner.

heaven and hell
the player who has the highest total at the end of all rounds is the winner.

eleven up
whoever throws less than 11 pays the difference between his number and 11.

making and erasing dots
whoever did not make or erase any dots at all can neither win nor lose.

29 Haziran 2005

yirmi yedinci bölüm: gönül borcu

huxley ses sese karşı 453 sağ
çünkü bunun lafını etmek, yorumlamak olurdu, yorumlamaksa,
bu durumun kolayca bozulabilecek güzelliğini birazcık yıkan bir kesinlik havası yaratabilirdi.
oysa belirsizliğindeydi durumun güzelliği;
o el sürülmemiş, tertemiz belirsizliğindeydi.
yeryüzünde pek az 'kişi'
bu durumun belirsizliğini böyle sürdürmeye katlanabilir
ya da bu işi başarabilirdi.

oysa eski

shakespeare 152. sone karşı görüş: elinden tutar.

28 Haziran 2005

gün mü, ne ki?

sadece saatler var.

- sevgili prens vyazemski soğuk ve donuk bakışlarının içinde minik bir ışık yakıp söylüyor sözümü: hem yaşamakta acele ettim, hem duyumsamakta ivedi.
beş basamaklı yosun tutmuş merdivenlere uzandı onyegin
kürk yakasına gömdü beyaz ve pembe yüzünü
- gözyaşım yok
diye fısıldadı
- o ise kollarını açtı zalim eşine
küçük kurşunlar..altın
döküldüler avucundan yuvarlandılar ayak ucuna
- onyegin ayağa kalk
- uyumam gerek
- onyegin yaklaşıyor atlılar
- son söz bu söylediğim sevgili prensim nakşedin aklınıza
koşmuş keskin soluk veren huzursuz kısraklar dolanıyor kış bahçesinin etrafında
- yitince yaşamım
- sus onyegin
- yitmek üzere bu kendine adanmış sefil yaşamım ve hatırımda tek bir saat var bir ömür altmış dakika. bilmeli prensim söylemelisiniz ona.
- onyegin
kısa bir hırıltı ve minik bir öksürükle uçup gitti..
atlılar kuru otları ateşe vermişti, onyeginin yüzünde dansediyordu kırmızılar, göğsüne düşmüş başını kaldırdım geriye ilk basamağa yasladım,
neydi sevmenin nedeni?
kollarım yüzüme siper, koşup kırıp geçtim alevli kapıyı..

27 Haziran 2005

a a a a sıra sinir a a a a

why don't you just leave
just
basit bir hareket aslında
You pick the place and
I'll choose the time
kahve fincanının kenarında
üç kare kutu belirince
önce sağdan sola ve yukarıdan aşağıya
çalıntı melodilerin içinde n az hatırlananı
biliyorum evet şapka yakışabilir kulaklarına
kalabalık söylemeye başlarsa sormaya kim kim
kim bu ellerini çırpan asit yanığı
bak onlarda devam ediyor duygusal manzaraları yakalamaya
herşey böyle eksik tatlı yemekler gibi olunca
gözünün kenarından ışık sızıyor
uyuyorsun uyanıyorsun sessiz
geçiyor
kaç dakika kaldı saatine baktın mı? kolunda mı?
saçım var mı eklem yerlerinde hala?
bu duygusal manzara yeterince etkileyici mi yakalamak için?
hazır mı parmakların..
bastın mı kayıt düğmesine?
süzdün mü maviyi ve kırmızıyı
oda sıcaklığına ulaştı mı su içtin mi?
zamanı seçtim,
yeri ayarladın mı?

26 Haziran 2005

m d

az önce yeşil adamı görüp sokağıma geçerken tam karşımda bir motosiklet iki kez gaz verdi "gösteriş" tam bu sırada kurduğu cümlenin aynısını kuruyordu aklım bu kaçınılmayan tesadüf neden tek olmayı tercih ettiğimi bilmiyorsunuz diyerek koşturuyordu ardımdan ve elinde 6lı dış kapıda takılan anahtarı çıkartmaya çalışırken çünkü asla yeterince oran olamadım torbayı yatağın üzerinde boca edip mutfaktan açacağı getirince tek istediğim neden karanlıksa perdeleri mi açmalı yoksa güneş gözlüklerini mi çıkarmalı ele geçirmekti kontrolü 500e ulaşmış tamamlanan paket oysa şu sayılı gün sürecek yalnızlığımda tartmayı hayal ettiklerimden hiç birini tartamayacağımı biliyorum

20 Haziran 2005

bir buket sinir

gerçek
değilmişim sanki..


saydam
geçirgen
uçucu


martaval

16 Haziran 2005

b.b.m.

"açelyalar hep hatırlatır seni bana"

tam onyedi yıl sonra yeniden
şarkı

o zaman kaybetmekten korkarken
bugün yokluğuna..

kemik

merdivenler var sarmal ikili dörtlü altılı,
kromozomlar gibi dizilmişler; çok, çok yukarıya..
elimde bir küçük gümüş ibrik,
soğuk, hissediyorum,
su damlıyor taş zemine, ritmi bozuk..
şimşekler çakıyor uzak gökyüzünde, fırtına ortası haşmetli davulcu,
tam
ta
tam diye yavaş ve korkunç vuruyor kaburga kemiklerime..
bir sayı dizisi geliyor dilimin ucuna
söylesem tesbih dağılacakmış gibi, tutuyorum ağzımın içinde..

korkuluk parmak ucunda zıplayarak uzaklaşırken yanımızdan şöyle diyor:
ben başka bir rüyadan gelmiştim, şimdi geri dönmeliyim..
zıplayarak giderken bir gelincik koparıyor, siyaz beyaz hayalimde tek renk,
merdivenli kulenin dibinde elimde ibrik, son damlalarım yankılanıyor pıt pıt..

15 Haziran 2005

vah

ama değil!

hav

"Be The Best.
No Negativity,
No Weakness,
No Acquiescence To Fear Or Disaster,
No Errors Of Ignorance,
No Evasion From Reality."
tik tak tik tak tik tak tik tak
J.B

14 Haziran 2005

soruyu sormayi becerince cevabi bulmak da kolaylasiyor

bu gece martıların sesi neden bu kadar net duyuluyor?
yarın, o iki kişilik diyaloğu, neden yarattın?
eve seni kim bırakacak; şarkıya uygun, düştüğünde kim tutacak?
ve neden saçımda doğuştan bir kırmızı bir siyah bir de beyaz tutam var?
peki iyi vakit geçirdiğimde suçlu hissetmemin sebebi yanımda olmaman mı?
apaçık konuştuğumuz halde yanlış anlaşmamızın sebebi ne peki,
ölü beyin hücrelerimiz mi yoksa plastik kaygılarımız mı?
ne demekse, bilirsin..
ve inanca dair bir nutuk dinlemeye ihtiyacım var;
bi hayalet köpek havlayarak anlatabilir, korkarım ama kaçmam,
dinlemiyomuş gibi yapabilirim,
ama herkes gitse de you're a sad eye lie, you're a holocaust.

12 Haziran 2005

o ooo

yine mi yeni saat ve değişen tek şey peş peşe eklenmiş dakikalar..
üzerleri ses iz im yüklü kabataslak..

saat basi

yazmaya niyetliydik bölündük ya yeterince parçalı ki bugün bulutlu değilmişiz gibi ısrar devam ediyor dört bir koldan
ben yazmaya ısrar ediyorum
iş bitmemeye ısrar ediyor
yanımdaki zat uyumaya devam ediyor
o cin gibi bakmaya devam ediyor
öteki gözünü çıkartmak ister gibi ekrana yakın bakmaya devam ediyor
hala gecenin bu saati olmuş aptal telefonum çalmaya
ve sinirli olduğum halde çok sakin durmaya..

dün gece yarısına beş kala eve gelen misafirlerden genç ve daha makul deli olanı biz aramızda kopuk diyoruz doğuştan;
önceki gece hap çakmış üstüne de bi şişe viski içmiş bi adamdan iki tokat bir de tekme yediğini anlattı bu saatlerde bi sürü geyik muhabbetinin ardından sakin
ve ekledi bu benim kaçıncı travmam oldu acaba?
saydık utanmadan 1 2 3 4 5 6 7 yuh!

karşısına oturup ne söylenebilirdik ki?
hadi yatalım uyuyalım..

sonradan baslik: 70

saatlerce yazmak istiyorum aklımdan içimden geçen şeyleri her şeyleri..
kelimeler uçuşup dursunlar manalı manasız.
kimse kalk demesin oturduğum yerden kimse gel ya da git demesin kimse bozmasın eylemimi ilişmesin.
o kadar çok yazayım ki boynum sırtım belim tutulsun ayaklarım uyuşşsun parmaklarıma kramplar girsin ama hiç telefon çalmasın ve hiç kapı ve hiç sabah olmasın belki ve hiç konuş demesin kimse bana
demeye kalmadan çaldı işte telefon daha bir dakika mı oldu başlayalı?

çaresiz kalk yürü git!

8 Haziran 2005

bir konusma

başlatmak niyeti ile oturdum karşısına
bekledim biraz
kültablası, kırmızı boncuklar ve kurumuş yaprak kalıntıları ile oynadım
o okumaya devam etti
kalkıp mutfağa yürüdüm
yabancı bir evde ne yapacağını bilemeyen küçük çocuklar gibi bir bardak su doldurdum camın önünde köşeden görünen boğaza bakarak içtim
sen
kutuyu masaya koydun prospektüsü de üzerine
bin tane yan etkisi var bunun
dedin
keşke ölsem
dedin
her zamanki gibi abartarak
suyu saksıya boşaltıp bardağı pervaza bıraktım
üç adım atıp yanına oturdum
elini avucumun içine onu da kucağıma koydum
öleceksin dedim i'yi ve n'yi uzatarak
merak etme
öleceksin.

5 Haziran 2005

n i m b u s d d i

kanat çırpışları eski bir kitabın sayfaları,
dökülüyor dönerek kayarak havada engellere takılmış..

küçük çiviler mıhlayıp insan yüzleri tasarladığım gibi birleşiyor sayılar harfler formüller;
koşup oynayan, zıplayan doğrulan, yalan canlı, büyük gözlü yaratıklar parmağımın ucundan çıkma..
çıkma?
çamur yoğuran, renk parmaklayan, kuş tüyleriyle, yaylar, serifler eyleyen eller mi bunlar?
tek bir çekiç darbesi yanlış vuramazken;
şimdi yaptım bozdum, yaptım geri aldım, yaptım sildim yaptım, daha bi defa daha yeniden yaptım: oldu.

aynısını kaç kişi daha.. kusursuz
kaç kişi daha kopyalayıp yapıştırmayı bilen..
kaç?

oysa mahir ellerimiz;
bakınca değişken,
bakınca başkasının ki gibi,
bakınca iç içe geçip bir sonsuz sekizine benzeyen,
ardında hem bir kafes gölgesi hem de bir yarın..
tutun,
uçup gitmesinler.

4 Haziran 2005

y i k a

karanlık
gölge
ışık





ben böyle birşey görmedim

3 Haziran 2005

is someone getting the best..

itiraf aptallık zincir doğum direnç suistimal ilmik güç zafiyet kazanmak kaybetmek ölüm yaşam seçim yemin red inanç gerçek acı güven hayat sevgi tedavi umut başlangıç
kalp kırığı aptallık itiraf yorgunluk

hepsi bi şarkıda
şarkı bin defa kulağımda bin defa dilimde:
foo fighters - the best of you

31 Mayıs 2005

rrrrrrrrraahh!!

hala kulaklarım çınlıyor
enerjinin ışığın ateşin hala varolduğunu içimde yaşadığını hissetmek deli güzeldi
on kilometre koşabilir koca bi tepeye nefessiz tırmanabilirim
tonlarca su üstüme düşse
müş bedenim altından kalkar
uzat elini kolunu yükseklere uzat değsin başımız aya
uzat yıldızlar parmak uçlarımda parıldasın
kendini bilmeyen bebek kulaklarım
kanımla içimi dolaşan çarpıntılı kalbim
yanan midem kavrulan boğazım
heeeeeey
daha!!!!
daha!!!

29 Mayıs 2005

of

bugün evde olmak istiyordum
dogmus annemin yaninda yakininda
zaman azaliyor dedi ya sabah
dogum günü degil yaslanma günü
hep bu duyguyu uzaklastirmaya calissam da
ömür boyu asili durdu zincir boynumda
gitti gidiyor
gitti gidiyor..

23 Mayıs 2005

-hirsiz vaaar! -ne çaldı?

I
hani filmlerdeki gibi
bu daha da zorlaştırıyor diyebilse pek şık olurdu
ama eğreti durmak
illaki hata koymak
imzasıdır..
adalet
yaz köşesi
kendi kendine çelme
yüzde patlayan basketbol topu
komandit şirketin adi şirketten farkı
bu sodayla su sodanın arasındaki yirmi fark
yani konunun etrafında dolanmak için çeşit çeşit saçma sebep
ve saçma demişken
öylesin!

II
kafamı kırdım apayrı mesele
kinayeli konuşmuyor
kocaman sırıtıyor halimize
öyle mahzun ve kırık bir gülüş değil bu koccaman bir bardak taze çilekli süt gülüşü sarhoşluğun ertesi günü vay be dediğin gülüş 6 bucuk kere nehirde tas sektirmenin yuppiii gülüşü nils ve ucan kaz başlıyor diye zıplama gülüşü..
kahkahayı patlatıp iyi olduğunu bilme
kafayı es zamanlı kırıp devam edişine hayran olma gülüşü..
her zaman
çok yasa emi!


-kolikliğimi.

20 Mayıs 2005

kirmizi kalemle

bir zamanlar ki yedi gün önce olabilir uluslararası kimliğini teslim ederken gözlerime bakıp bu benim hayatım dedi sakın kaybetme!
o küçük defter parçasını elbette kaybetmeyecektim, kaybetmekten korktuğum sadece bilincindi.. ışığın bulanıklaşması..
oysa sevinç işareti yanıp sönüyor yine gözümde; iyisin!
ve öğrenmişiz hayatın nasıl devam ettirilmesi gerektiğini virgül gülümseme iki nokta yanyana
hah hayat nasıl devam eder elinde iğnesırma nakşedersin ismini kendi koluna..
turuncu bir yengeci koruman ilan eder kapında tutarsın..
en kötü ile en iyinin henüz doğmuş kanlı bebeğini yere çalarsın, yine mi?
bugün dersin bana ilişme, öyle uzadı ki saç tellerim toka değil urgan getirsen tutmaz, inat!
ve söyleyişin kıpırdanan bir parça siyah ip, dalgalandıkça donuklaşır yanağım..
tuzsuz bir deniz deniz midir, saydam bir karides yenir mi? devasa ereğim kitabın üzerinde şen..
peki,
bu şımarık bebeği pataklayacak el benimki mi?

17 Mayıs 2005

ömüre içimden selam..

taş var köpek yok
taş var köpek yok yok yok yok hani sekiz satır yazabilir iki katı tekrar edebilirim ritme uyup kaçırıp ve peşinde bağırabilirim taş yok köpek var! na na na taş yok köpek varrrrh!
biraz biraz yükseltebilir misiniz sesini? tamam baş parmak yukarı..
müzik aslında sustu..

müzik devam ediyor...
gri mavi ipi takip edince, ucu hatta varıyor.
müzik devam ediyor; taş var köpek yok.
kimin kimle konuştuğunu bir bir hatırlıyor..
müzik aslında sustu.
karga burun dikiyor..
dengesiz terazilerin arasında saçına yansıyan bakır tenine sürünen sülfür ayağına dolanan kahır;
müzik devam ediyor..
taş yok köpek var.
dondurma dilde kayıyor..
müzik aslında sustu.
parmak masayı dövüyor, ritme uyup kaçırıp haykırıp patlatıyor..
müzik aslında sustu.
ama içimde çalıyor..

30 Mart 2005

gügünaynaydıdınns

ah çok erken
çok geç
güne başlamak
geceyi bitirmek için..

süte batırılmış arı çırpınıyor
ip buruluyor dönerek kendi etrafında boynumda
çek
iğne en ince damarıma

28 Mart 2005

melo

yonca cignemek
safran tukurmek

karni agrisin ayaklarini sicak tut corba icir su icir nane limon icir
boynu 180 derece döndügünde panige kapilma
her geri geldiginde göz bebeklerini kontrol et
ve cöp kutularini
camdan asagiyi ve balkonun altini
kalp atislarina kulak kesil
ne elini ver ne kolunu kaptir
ne köle sefkati ne baba terörü
ortada ama yakinda ol
hazir degilim
ama yine basliyoruz
tarih 1 nisan ve geri dönüsü saka gibi..

24 Mart 2005

3 Mart 2005

made in march

böyle gecenin bi saati olmuşsa yine ve beklemekten başka bi çarem yoksa aklım başımdan gitmişse sevmezken kola içiyorsam sevmezken not aliyorsam seve seve ekrana baksam da kırmızı ışık yanıyorsa ve yıldızlar uçuşuyorsa garip şeyler oluyorsa ardı ardına şarkı iki defa farklı isimlerde çalıyorsa matematiğe olan sevgim her gün daha da artıyorsa uyanmak için çaba harcıyorsam dilsizsem imansızsam yaklaşık 29 yıldır yaşıyorsam hayat çizgim kısaysa bölünmüşse yedi ve katları defa sarı hatırlatma kağıtlarının hatırlatıcılığı konusunda derin kuşkular besliyorsam ipek bi halının üzerinde ince uyumayı hayal ediyorsam ve ayak tabanlarımda hissederek dansetmeyi döne döne döne döne..

28 Şubat 2005

mor gul savaslari

kalemin sapı donanmış, kelimeleri çiziyorum en gizli yerlerine iğneleriyle.
sızsın kan..

dolandığın iplerin içinden ne uzatsam çıkamazsın, sus, dinle, sus.
dilin de elin de dudakların da düşmanın..

25 Şubat 2005

köprü-den leylim

sanir ki hayatını sadece söyleyerek geçirebilir
mümkündür belki..
el üstünde tutulan çam kozalağı
düşen fıstıklar
ayakları kolları boynu ıslıklanan melodi
peşinden koşmamak için deli olmak gerekir
kim ki? kar kesiği.
kim ki? yarda takılan.
kim ki? sen
ne güzel oldun.
düş hadi..

18 Şubat 2005

bes yil sonra

aslinda tahmin etmeliydim
bilmeliydim böyle bir haberin ulasacagini
hayati silip sevinci getirecegini
rüyamda ucan o atin üstünde gördügümde onu
hala genc hala ben gibi hala dedem gibi
kardesim
yola cikmis geliyor
sadece haftalar günler kalmis..
yillari saymaya korkup da böyle zamanin birden kisaldigini
kavusmanin baksam görecegim mesafeye yaklastigini
ögrenmek
dün gece
böyle iste nasil ifade edecegini bilemiyorsun
hele kimseye söyleyemiyorsan
hele sebep seni delirtiyorsa
derin oflar cekip
ayni anda üzüntü ve sevinc gözyaslari dökmek
deli gibi bagirmak istemek denize karsi
kardesim eve dönüyor
kardesim eve dönüyor
kardesim
eve
dönüyor.

9 Şubat 2005

tel saran asabi el

yabancı.
kuytu.
kemik, süt.
damar.
mandrake, şairane, tüfek.
etek, süpürge, cem, takla, maden.
bin.
samur.
düş.
tokat, ayak, zeytin, amade, parya, bağ.
yan.

26 Ocak 2005

tilki tilki saatin kac?

yine bes olmus, yine bes olmuuus
yine kasim gozum sesi bes olmuus
diye bir sarkii soylemembusaattesartolmuus
yine bes olmuus kafam kes olmuus
elimdilimsozum birbirine karismiis

lala la la laaaa lala la la laaaa

15 Ocak 2005

cok hizli oku, dilenci.

siz meleklerden yardım bekliyorum
öksürüğüme son verin
siz melekler sağda mı
solda mısınız?
yazın
yazın deftere
öksürüyorum ben
işim rast gitsin
melekler öksürüğüm geçti işim rast
şimdi tutun serçe parmaklarımdan dört
çekin!
melekler çizgiler çekin defterlerime
her yıl için eğri
her on yıl için eksi
ve uç uca eklenip koca bir tekneye dönüşsün çizgiler
ne iskele ne alabanda
ne tarik
ne de sancak
motor sesi silsin kulaklarımızın pasını
tiz erkek çığlıkları
ve ete kemiğe bürünmüş ciğer doğrayan demir parçaları
her vuruş yağmur damlası
her vuruş açsın damarlarımızı
her vuruş ve eşlik eden
her vuruş
evet daha akıllıyız ondan sonra
ve evet daha mahir ellerimiz
ve evet gözlerimiz de keskin
belki daha dairesel bir tavır izlediğimiz bile söylenebilir
zaman daima geri dönülen
ve an be an tekrarlanan
(özür dilemek ve karşılığında bir gülümseme almak parantez içinde)
buzdur öyle bir zindan ki cam önünde demir parmaklık
izle asla ulaşma
bil asla dokunma
varol asla bir olma
yuvarlanarak eritilen gümüş
çizilerek kırılan cam
çınar ağaçlarının gölgesinde külçe demir sandalyeler
tentelere düşen yağmur
bağdaş kurup ağa sofrasında sinide öğle yemeği
ve camın ardından başka görünen dünya
insanlar.
tavırlar bakışlar.
herkes öz halini seriveriyor masaya
öyle arkada durup
bu böyle, şu şöyle,
bu o, şu da bu, bu kim ve
bu da kim deyiveriyorsun.
bu mercek nasıl ayna?
içe güm.

10 Ocak 2005

simdi buyuk an

saat alti nesliyan kaldik buralarda.. yok ya! evet evet saat sabahin altisi.. ne isimiz var peki buralarda.. bilmiyorum ama bak iste oldu. yazilar daha buyuk olmaliydi ya uf yeterince buyuk iste.. peki peki tamam perdede buyuk gorunur.. simdi ne oldu bi de basina logo mu istiyosun.. evet.. nasil olucak simdi o.. olucak iste.. bi de gecis bulmak lazim.. uyumak isti- aa bak.. inanmiyorum super.. hi hi hi cilgin bisey oldu abi cuk diye oturdu walla.. tamam o da oldu oteki de oldu.. hadi.. hi a ha ha cok komik bu.. hepten ucurdun ama.. oldu ya nerde hareket.. tamam da bu kadari.. a a neden oyle bozuk sinyal gonderdi.. bilmiyorum.. simdi muzigi de koyalim... nerdeydi? masaustune atmistim evet onlar..